Üç kitabını da okumuş oldum Berna Durmaz’ın. İlk kitabı Tepedeki Kadın belki diğer iki kitabın aşağısında kalır ama diğer iki kitap onun ve aynı zamanda da günümüz Türk öykücülüğünün geldiği yer bakımından önemlidir. Gerçi Sait Faik, Vüsat O. Bener ve Bilge Karasu gibi öykü ustaları geçti bu topraklardan. Gogol’un paltosu niyetine onlar da yerlerini aldılar.
Şuna dikkat ettim son zamanlarda: Bundan on yıl önce ölü yazarların kitaplarını daha fazla okuyordum. Ne var ki, şimdi okuduklarım arasında ölü yazarların kitapları çok az oranda. Tabi yazar için yaşarken kitapların okunması daha kıymetlidir. Yazar şunu biliyor asıl değer onun yazması değil benim okumam, hakkını vererek. Ve tamamlanmıştır diyorum: Berna Durmaz yazacak ben okuyacağım. Böyle böyle yaşlanacağız işte.
Nedir peki Berna Durmaz’ı üstün kılan. Mesela şunu diyebilirim: Cemafer’in, Zarif’in Hasret’in bu kitaptaki hikayeleri mesela. Yazar bu öykülerin daha ziyade mitlerden, masallardan, efsanelerden süzüldüğü izlenimini bırakıyor. Topuz’un başrolünde olduğu Kuyruğunu Yutmuş Yılan adlı öyküde bu böyledir tartışma bitmiştir mesajını kesin dille veriyor… Cemafer de zaten öykülere sürrealist bir tarz katıyor…
On üç öyküdeki karakterler ortak. Her öyküde biri öne çıkar Faulkner romanlarındaki gibi. Bu bakımdan Bir Fasit Daire aynı zamanda roman tadında bir kitap. Roman denilseydi de kimse itiraz edemezdi sanırım…
Karakterleri toplumdışı kırılgan tipler oluyor genelde. Deli kontenjanı mutlaka vardır. Delirmiş demek daha doğru. Bu kitapta roller iki sevgiliye Zarif ve Hasret’e verilmiş. Tüm bu özellikler karakterleri daha gizemli hale getiriyor. Özellikle geçmiş okur için merak konusu oluyor bu sayede.
Sadece geçmiş değil, inanç ve gelenek de öyküleri güzelleştiren unsurlardandır. Bir İğne Bin Minnet Doğurur adlı öyküde çeyizini yapmayan bu direnen bir genç kızın öyküsü mesela. Bu kız yani Hasret’in başka bir öyküde annesi tarafından derisini soyarca yıkaması. Neymiş, Hasret Zarif ile görüşmüş, kirlenmiştir… Aşkın Mabedi ve Tender hadisi adlı öykü bu anlamda ciddi bir eleştiri. İslamcı yazarların özellikle posasını çıkardığı bir rüya sonrasında gelen aydınlanma tersinden işlenmiş. Zındıklığın felsefesi yapılmış söz konusu öyküde…. Göğün Altı Varken de toplumun dışlayan değerlerine karşı güçlü bir başkaldırı var öykülerin sözüm ona delileri tarafından.
Zurna. Cemafer ve Zarif’in elinden dilinden hiç yok etmediği enstrüman. Bu kadar çok işlenen enstürmanın misyonu ne diye düşünüyor. Neyin sembolü acaba? Sadece bir delikli boru olduğuna kimse ikna olamaz. Böyle ulu orta çalınan bir alette değildir o. Düğünlerde falan. Bu kadar acı varken mesela. Acı ve zurna. İnadına zurna mı diyorlardı Cemafer ve Zarif?
Bu kitabın incelemesi severek takip ettiğimiz adreslerden birisi olan Bağdaş Kuran Gölge 'ye aittir.
Google'da Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder