Genç Sovyet Sinemasında Gelecekçilik/Bölüm 2

Marinetti, 1916 'da bir de sinemaya ilişkin manifesto yayınladı. Filmlerde mantık ve denge reddediliyor, teknik gösteriler destekleniyor, dünyanın içten geldiğince parçalara ayrılması ve sonra yine aynı yöntemle birleştirilmesi öneriliyordu. Aynı yıl, Marinetti ve birkaç yandaşı, ilk gelecekçi film olduğunu iddia ettikleri Yaşasın Gelecekçilik (Vita Futuristica) filmini yaptılar. Yaşasın Gelecekçilik, bir iskemleye aşık olan adamın, bir ayak, bir çekiç ve bir şemsiyesiyle yaptığı tartışmayı sergiliyordu. Ancak, çok daha önce, 1913 yılında Rusya 'da iki ressam, Natalya Gonçarova ve Mihail Laryanov tarafından 13 nolu Gelecekçi Kabarede Ram (Dram v Kabare Futuristov no 13) adlı bir film çekilmişti. Rus sanatçılar, doğanın gücünü denetlemeye hızlı ve etkili bir biçimde olanacak vereceğine inandıkları makineleşmenin yanında yer aldılar. Bu benimseyiş, devrim sonrasında iyice yoğunlaştı. Makine gürültüsünün, endüstrileşmeyle değiştirilip biçimlendirilecek yepyeni bir toplum vaadinin ardından giden bir ülkede, özellikle aydınlar tarafından coşkuyla karşılanması doğaldı. Makine, özgürleştirici bir güç olarak kabul edildi.

Sovyet sanatçılar, devrim yıllarında, kentsoylu geleneklerini yıkma konusundaki çabalarında gelecekçilikten yararlanmaya çalıştılar. İnşacılarla birlikte görüşlerini Lef (Sol Sanat Cephesi) ve Novyi Lef (Yeni Sol Sanat Cephesi) gibi dergilerde açıkladılar. Ancak ilk yıllarda Sovyetler Birliği 'nde yaygın kabul gören sanat akımı inşacılık oldu. Sanatçılar, günlük yaşamla ilgili gerçeklere önem veriyorlardı. Kendi yeteneklerini, fabrika üretiminin ve modern yaşamın sorunlarının hizmetinde kullanmalıydılar.

Sovyet Fütürizm Gelecekçilik


Sanatı toplumun yararı doğrultusunda kullanabilmeleri için de öncelikle toplumu iyi tanımaları gerektiğini fark ettiler ve bazı hedefler saptadılar. Sanatçı önce kendi sanatının, herkesin her yerde anlayabileceği göstergelerle evrensel gerçekleri betimleyecek biçimde yeni baştan kuracak sonra, kentsoylulara hizmet eden sanatları yeni devrimci bildirilere uyduracak, son olarak da sezgisini ve zekasını, günün gerekleri doğrultusunda kullanacak, işçiler arasında bir başka işçi olacaktı.
Genellikle yalın geometrik biçimlerden ve endüstriyel malzemeden yararlanan yontuculuğun bir kolu sayılabilecek inşacılık, kendini Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş yıllarında Rusya 'da zenginleşen yenilikçi sanat ortamında ortaya koyan bir akımdı. Devrimle birlikte etkisi daha da genişleyen inşacılık, Sovyetler 'in kuruluş döneminde tinsel, sanata eğilim gösterenlerle nesnelcilerden oluşan iki fraksiyonu kapsıyordu. 1920 'lerin başlarında ikinci grup, geçici de olsa üstünlüğü ele geçirdi. Onlara göre, mekan algısı birincil doğal duyuydu ve bu nedenle, gerçek malzemeyle gerçekleştirilen yapıtlara yöneliyorlardı. Yapıtlar, evrenin kendini, mühendisin köprülerini, matematikçinin formüllerini inşa edişine benzer biçimde, cetvel gibi, göz ve pusula gibi bir ruhla inşa edilmeliydi. Bu akımın izlerini, devrim öncesinde genç ressam Vladamir Tatlin 'in yapıtlarında görmek mümkündür. Ancak, 1920 'lerde, Tatlin ve arkadaşları sanata, endüstriyel üretim ve mekanikleşme süreciyle yakın ilişki içinde olacak yeni bir işlev verme açısından yeni siyasi ve toplumsal düzenin çok elverişli buldular. Artık, mühendis-sanatçının teknisyenle işbirliği yapması isteniyordu. Sanatçılar, yaratıcılıklarını günlük sorunları yansıtmak üzere kullanacaklardı. Fabrikalara girecek, yeni süreçlerle ilgili yeni tasarımlar geliştireceklerdi. Tatlin, bu hedefler doğrultusunda çalışmalarına başlamıştı bile. Yakıttan tasarruf sağlayan bir soba, üşütmeyecek kışlık giysi, yaylı sandalye, en kullanışlı biberon vb. Bir yandan da, insanın içinde yatar gibi oturacağı, tek başına uçabileceği bir makine yapmanın peşindeydi. Tatlin 'in tasarımları arasında en ilginç olanı Üçüncü Enternasyonal için hazırladığı anıt-yapı projesidir. Bu projeye göre inşa edilecek kule, dünya çağında bir birliğin gücünü ve bu birliğe yönelik özlemi simgeleyecek, aynı zamanda Komintern 'in merkezi olarak da kullanılacaktı. Zeminle yaptığı altmış derecelik açıyla eğik duran bir kirişin taşıyacağı sarmal yapının üzerindeki üç hacim farklı amaçlara hizmet edecekti. Babil kulesini anımsatan bu kulenin ekseni Kutupyıldızı 'na yönelecek, böylece insanlığın yerden fışkıran gücü gökyüzüne ulaşacaktı.

İnşacı sanatçıların hemen hepsi, kısa bir süre içinde kendi atölyelerinden çıkıp işliklere girerek değişik konularda tasarımlara yöneldi. Afişler, bina projeleri, tiyatro dekorları yapanların yanı sıra yazarlar da röportajlara ağırlık veriyordu. Tiyatrodan öyküleme ve yanılsama kaldırmaya çalışılıyor; oyunlar, inşacı sanatçıların desteğiyle, kent sokaklarında, fabrikalarda, seyircinin de katılmasıyla sergileniyordu. Bu oyunlarda dans, şarkı ve akrobasi iç içe yer alıyor, hareketli ve bildiriler sunan gösteriler düzenleniyordu. Sinemada Vertov 'un dinamik, seyirciyi de olaylara katan filmleri, her iki akımın da en çarpıcı örnekleri oluyordu. Bu akımların sinemaya aktarılmasında iki ünlü sanatçının büyük katkısı vardı: Şair Vladimir Mayakovski ve tiyatro yönetmeni Vsevolod Emilyeviç Meyerhold bu isimlerdi.

Sinemayla 1915 'ten itibaren ilgilenen, filmlerde rol alıp senaryolar yazan ve Vertov başta olmak üzere, Sovyet sinemacıları etkileyen Mayakovski, 1908 'de Bolşeviklere katılmış, 1911 'de gelecekçi olduğunu ilan etmiş, 1912 'de Gelecekçi Manifesto 'yu imzalamış, 1913 'te Sinema Gazetesi 'nde (Kino Journal) ''Tiyatro ve Gelecekçilik'' adlı yazısını yayınlamıştı. Mayakovski 'ye göre, oyuncunun sanatı, dinamizm ve hareketlilik açısından sahne dekorunun cansız fonuna zincirlenmişti. Bu anlamsız zıtlık, olup bitenin hareketine sıkı sıkıya bağlı olan sinema tarafından yok edilmişti. Meyerhold ise, Devrim 'den önceki başarılarıyla yeteneklerini kanıtlamış, daha sonra da avangard sanat akımlarının liderliğini yapmaya başlamıştı. Doğalcılıktan nefret ediyor, Konstantin Sergeyeviç Stranislavski 'nin yöntemlerine karşı çıkıyordu. Amacı, fantastik, popüler, folklorik, sözsüz, stilize bir tiyatro anlayışı geliştirip bu yolla yerleşik gelenekleri yıkmaktı. Psikolojik sergilemeye değil, bedenin uyarılara karşı gösterdiği hızlı tepkilere dayalı bir oyunculuk anlayışını oluşturmaya çalışıyordu. Bu amaçla, ağır jimnastik çalışmalarına önem veriyor, en iyi oyuncunun, bir uyarıya en kısa süre içinde tepki gösteren oyuncu olduğunu ileri sürüyordu; insan gövdesi adeta bir robot gibi değerlendirilmeli, kaslar ve lifler, pistonlar ve piston kolları gibi çalışmalıydı. Meyerhold, inşacılığın sinemaya aktarılmasında, oyunculuk ve sahne düzeni açısından etkili oldu. Özellikle tiyatroda çalıştığı yıllarda Ayzenştayn, Meyerhold 'un ''biomekanik'' kavramından ve oyunların ''atraksiyonlar'' halinde düzenlenmesi fikrinden büyük ölçüde yaralanmıştı.

Sanatı, kentsoylulara hizmet etmekten kurtararak yeni bildirilerin aracılığını yapacak biçimde yeniden yönlendirmesi ilkesi, ilerleyen yıllar içinde parti bürokrasisinin denetimini bütün yaşam alanlarına yaymasıyla birlikte nitelik değiştirdi. Resmi sanat yaklaşımı kabul edilen sosyalist gerçekçilik tek hedef haline geldi. Belirli bir sanatsal yaklaşımın resmi olarak benimsenmesi, Sovyet sanatçıların yenilik arayışlarını ve yaratıcılıklarını büyük ölçüde sınırladı. Zaten ilk günden itibaren, sanatın toplumsal işlevinin devrimi kitlelere yaymak olduğu kabul edilmişti. Şimdi sıra, yerleştirilen sistemin ve kurumların devamlılığını eldeki tüm olanakları kullanarak sağlamaya gelmişti; farklı görüşlerin ve arayışların bu süreci olumsuz yönde etkilemesine olanak tanımamak gerekiyordu. Böylecek, 1920 'lerin sonlarından itibaren tüm sanatlarda ve sinemada, saptanan kültür-sanat politikalarına uygun, sosyalist gerçekçilik anlayışı doğrultusunda ürünler verilmesi zorunlu kılındı. 1930 'lar biterken, merkezi olarak belirlenmiş standartlara uygun yapıtlar Sovyet sanat ortamına egemen olmuştu.
Google'da Ara
"Genç Sovyet Sinemasında Gelecekçilik/Bölüm 2" yazısı için yorum yapmak ister misin?

Yorum Gönder