Birinci Dünya Savaşı noktalandığında dünyanın ilgisi, yüzyılın en çarpıcı ve en kapsamlı siyasi olayına yönelmişti. Yıkılan çarlık rejimin ardından Rusya 'nın geniş topraklarında, iç savaşın çalkantıları içinde yeni bir toplumsal sistemin ve yaşam biçiminin temellerini atma mücadelesi sürüyordu. Ambargolar altındaki bu ''bilinmez'' oluşumun, 1920 'lerde dünyaya ulaştırdığı ilk ürünler sinema yapıtları oldu.
Sovyet filmleriyle karşılaşan Avrupa ve Amerikalı izleyiciler kendilerini yepyeni bir deneyimin içinde buldular. Çünkü, bu filmlerin her şeyi farklıydı. Tarzları, teknikleri, ritimleri, oyunculuk anlayışları, daha da önemlisi temaları alışılmışın dışındaydı. Genç Sovyet sinemasının dinamizmi ve canlılığı gündemindeki meselelerden kaynaklanıyordu. Sovyet sanatçılar geçmişin kültürel mirasıyla, yaşadıkları anın tüm yenilikçi arayışlarını birbirleriyle yoğurarak, gerçeğin peşinde koşuyorlardı; ama bunu yaparken sinemanın estetik sorunlarını göz ardı etmiyorlardı. Sinemayı kitlelerle kurulacak iletişimde temel sanatsal biçim olarak kabul edip ona yepyeni bir tutkuyla sarılan Sovyet sinemacılar, o güne dek hiç yapılmamış bir şeyi yaparak sinemanın hem doğası hem de toplumsal işlevi üzerinde derinlemesine düşündüler, kuramsal açıklamalarla uygulamayı iç içe geliştirdiler. Hedefleri belliydi: Devrimin kitlelerce benimsenmesine katkıda bulunmak. Bu onlara, ellerindeki aracın en etkili kullanım yollarını araştırma ve bulup geliştirme olanağını verdi. Böylece, sinema sanatını çözümleyenler ve estetik tartışmaları yönlendirenler yönetmenler oldu.
Devrimle birlikte Sovyetler Birliği 'nde, geçmiş alışkanlıkları ve kuralları reddererek geleceğe yönelen bir çok sanat akımı yeni bir canlılık kazanmıştı. Sovyet sinemasının ilk yıllarında bu akımlardan ikisi, gelecekçilik (fütürizm) ve inşacılık (konstrüktivizm) sanatçıları etkiledi. Edebiyattan mimariye, müzikten sinemaya dek tüm sanatlarda bu etkiyi görmek mümkündü. Sovyet Devrimi 'nin hemen sonrasında bu sürece katkıda bulunma isteğiyle yöneticilere işbirliği önerenler, bu akımların yandaşlarıydı. Çeşitli sanat akımları ve yenilikçi girişimler varlıklarını, sosyalist gerçekliğin, 1920 'lerin sonlarında resmi sanatsal yönelim olarak kabul edilişine dek sürdürdüler. Sanatçılar görüşlerini çeşitli ortamlarda tartıştılar, hararetli yazılar yazdılar, sloganlar ürettiler. Sovyet sinemasının ilk yıllarında yapılan filmleri ve ''montaj'' fikrinin oluşumunu açıklayabilmek için bu akımlara kısaca değinmekte yarar var.
1900 'lerle birlikte, insanlığın günlük yaşamına yepyeni birkaç öğe katılmıştı: makine, sürat ve genişleyen iletişim ağı bu öğelerdendi. Artık evlerde elektrik, binalarda asansör, caddelerde otobüslerin yanına metro vardı. Mektuplar trenlerle taşınıyor; iletişim, telgrafla, ucuz gazeteler ve bol fotoğraflı dergilerle sağlanıyordu. Manş uçakla geçiliyor, metalik gövdeleriyle lokomotifler yeni yüzyılın sembolü oluyordu. Mühendislik en gözde ilgi alanıydı. Böylesi bir dünyada, teknoloji hayranlığıyla, teknolojiden duyulan korku iç içeydi. Bu gelişmeler sanatlara da dolaylı ya da doğrudan yansıdı. Sürat, insanın algılama kalıplarını zorluyor, zaman ve mekan boyutlarında değişiklik yaratıyordu. Bazı sanatçılar yapıtlarında bu durumu değerlendirirken, bazıları da doğrudan doğruya makinelerin yapısal modellerini ve işleyişini kendilerine örnek aldılar.
Geçmişle tüm bağlarını kopararak, mekanik güçlerle donanmış dünyayı alkışlayan eğilimlerin başında gelecekçilik geliyordu. Emilio Marinetti 'nin 1909 'da Le Figaro gazetesinde yayınladığı manifesto, endüstrileşmenin gayri insaniliği üzerinde yoğunlaşan tartışmaların ortasına bir bomba gibi düşmüştü. Marinetti, hızı ve saldırganlığı, yurtseverliği ve savaşı yüceltiyor, yok edilmesi gerektiğine inandığı eski yapıtların korunduğu müzeleri yıkmaya söz veriyordu. Güzellik, ''sürat''teydi ve bu nedenle güzel biçimlerden biri de bir yarış otomobili olabilirdi. Yaşam ve tüm sanatlar, o güzelim makinelerin işleyiş biçimine uygun olarak yeniden düzenlenmeliydi. ''Metropolis'' kaotik ve gürültülü yaşamıyla her an gündemde olmalıydı. Bunun için de savaşlar gerekliydi. Savaşlar insanlığı geçmişin artıklarından temizleyecekti. Marinetti 'nin çağrısı etrafında birçok genç sanatçı toplandı. Ancak, süratin ve saldırının resim sanatında nasıl biçimlendirileceği sorununun çözümü zaman aldı. Sonunda, hareketin anlarını resimleyen ressamlar ürünlerini sergilediler. Bunlar, Marey 'in ''chronophotographie''sinden yararlandıkları için ''sinematik'' (cinematic) adıyla anıldı. Mimarlar yüksek binalar yapmaya, müzisyenler ''gürültü senfonileri'' bestelemeye, yazarlar da lokomotiflere aşık olan adamları anlatmaya başladılar. Gelecekçilik, İtalya ve Rusya 'da büyük ilgi gördü. Çünkü her iki ülke endüstrileşme sürecine geç girmiş; ama bu süreci hızlı ve sancılı biçimde yaşamaya başlamıştı. Ekonomileri hala tarıma dayalı olan bu ülkelerde, ekonomik ve toplumsal rahatsızlıklar çok daha yoğunlaşarak gündeme geliyordu.
Devamı aynı başlıkla 2.bölüm olarak yayınlanacaktır.
Google'da Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder